Tarih: 24 Haziran, 2025 Güncelleme: 29 Haziran, 2025
Milli Savunma Bakanlığı (MSB)’nın izni ile bu önemli zirve öncesinde NATO Türk Askeri Temsil Heyeti Başkanı (TMR) Hava Pilot Korgeneral Kemal TURAN ile 18 Şubat 1952 tarihinde NATO Üyesi olan ve 18 Şubat 2025’de NATO üyeliğinin 73’üncü yılını kutlayan Türkiye’nin NATO ile arasındaki ilişkilerin mevcut durumu, NATO’nun bölgesel ve küresel operasyonlarına yaptığı operasyonel/askerî katkılar, NATO Ortak Fonuna gerçekleştirdiği mali katkı ve karşılığında NATO Güvenlik Altyapı Projeleri aracılığıyla elde ettiği kazanımlar ile Türkiye'nin Rusya ile savaşında Ukrayna’ya verdiği destek ve katkılar gibi konular üzerine özel bir söyleşi gerçekleştirdik. TMR Korgeneral TURAN’dan NATO Üyeliğinin Türkiye açısından özellikle askerî anlamda stratejik önemi ve Türkiye’nin İttifak’tan ayrılmasının olası sonuçları üzerine bir değerlendirmesini de aldık.
Defence Turkey: 18 Şubat 2025’te Türkiye’nin NATO üyeliğinin 73’üncü yılı idrak edildi. Bu maksatla, çeşitli ilgili resmî ve sivil toplum kuruluşlarında etkinlikler gerçekleştirildi. Söyleşimize Türkiye’nin 73 yıllık NATO üyeliğinin bir değerlendirmesini alarak başlayabilir miyiz?
Korgeneral Kemal TURAN: 1949 yılında 12 ülke tarafından tüm Müttefik ülke halk ve topraklarının tehditten korunması amacıyla kurulan NATO, güvenlik ortamındaki değişimlerin neticesinde, etki alanını genişletmiş olup, günümüzde, 32 üyeye ve dünyanın farklı bölgelerine yönelik değişik ortaklık mekanizmalarına sahip bir organizasyon haline gelmiştir.
Kurulduğundan bu yana, uluslararası güvenlik ve ittifaklar bağlamında son derece etkili bir örgüt olan NATO, Avrupa-Atlantik güvenliğinin temelini oluşturmuş; küresel gelişmeler karşısında kendini yenileyerek ve dönüşerek bugünlere yine etkin bir teşkilat olarak ulaşmayı başarmıştır.
73 yıllık NATO-Türkiye ilişkilerine baktığımızda da İttifak, geçmişten günümüze Türkiye’nin savunma ve güvenliğinde önemli bir role sahip olmuş; Avrupa-Atlantik yapılarıyla iş birliği hedefimize birçok bakımdan önemli katkılarda bulunmuştur. Türkiye ise güçlü bir müttefik olarak, NATO’nun 360 derece güvenliğinin sağlanmasına, varoluş amaçlarına ve değerlerine kayda değer katkılarda bulunmuş ve halen de bulunmaktadır.
İttifak’ın ikinci büyük ordusuna sahip Türkiye, NATO’yu her zaman kendi güvenliğinin merkezine koymakta ve aynı zamanda NATO’nun güvenliğinin merkezinde yer almaktadır. Türkiye, NATO’nun jeopolitik geleceğinin merkezindeki bir ülkedir. NATO’nun 360 derece güvenlik anlayışıyla, İttifak’ın ortak savunmasının sağlanması temel ilkesi çerçevesinde, İttifak’ın bugün ve gelecekteki kritik rolüne büyük önem atfetmektedir. Bu bağlamda:
- Kapsamlı askerî yetenekleri, tarihsel birikimi ve kültürel ilişkileriyle İttifakın küresel barış, huzur ve güvenlik hedeflerini gerçekleştirmeye,
- Ortak değerlerin savunulması yönünde üzerine düşen sorumlulukları layıkıyla yerine getirmeye devam etmekte,
- İttifak’ın yükünü ve tüm değerlerini paylaşmaktadır.
İlaveten Türkiye önemli NATO karargâhlarına da ev sahipliği yapmaktadır. İzmir’de konuşlu NATO Müttefik Kara Komutanlığı (LANDCOM), İttifak’ın komuta yapısının önde gelen karargâhlarındadır. NATO Kuvvet yapısında yer alan NATO Hızlı İntikal Edebilir Kolordu (3’üncü Kor.K.lığı) İstanbul’da, NATO AWACS İleri Harekât Üssü Konya’da bulunmaktadır. NATO Balistik Füze Savunması Erken Uyarı Radarı da Kürecik Malatya’dadır.
Ayrıca ülkemiz eğitim ve uzman personeliyle alanlarında doktrin/konsept hazırlayan NATO’nun Terörizmle Mücadele Mükemmeliyet Merkezi’ne Ankara’da, Deniz Güvenliği Mükemmeliyet Merkezi’ne ise İstanbul’da ev sahipliği yapmaktadır. İttifak’ın ortaklık ülkelerine yönelik eğitim faaliyetlerini yürüten merkezlerden biri olan Barış İçin Ortaklık Eğitim Merkezi de yine Ankara’da konuşludur ki bu Merkez İttifak’ın ilk Ortaklık Eğitim Merkezi olma özelliğine sahiptir.
Bildiğiniz üzere teknolojik gelişmeler, demografik baskılar, iklim değişikliği, terör, düzensiz göç ve salgın hastalıklar yeni sınamaları beraberinde getirmektedir. Bu durum zorunlu olarak güvenlik ve istikrara dair bakışımızı da etkilemektedir.
Türkiye bu anlayışla bölgesinde ve ötesinde güvenilir bir Müttefik olarak üzerine düşeni fazlasıyla yerine getirmektedir. Sahadaki sorunların özellikle çözümünde inisiyatif alan, insani boyutu öne çıkaran yapıcı ve aktif bir siyaset uygulamaktadır. Kafkaslar’dan Balkanlar’a, Karadeniz’den Akdeniz’e, Orta Doğu’dan Afrika’ya kadar istikrarın tesisine yönelik tüm girişimlere öncülük etmekte ve katkı sağlamaktadır.
Defence Turkey: NATO ile Türkiye arasındaki ilişkilerin mevcut durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu iş birliğinin seviyesini artırmak için neler yapılabilir? Geleceğe dair öngörünüz nedir?
Korgeneral Kemal TURAN: Ülkemiz son yıllarda izlemiş olduğu politikalarla uluslararası ilişkilerin bir öznesi ve anlaşmazlıkların çözümü için kurulan diplomasi masalarının vazgeçilmezi olmuştur. Bu politikaların icrasında en önemli millî güç unsurlarımızdan birisi de Türk Silahlı Kuvvetleridir.
İttifak’ın etkin ve saygın bir üyesi ve ikinci büyük ordusuna sahip olan Türkiye eğitim, tatbikat, harekât ve terörle mücadelede sorumluluklarını layıkıyla yerine getirmektedir. Ülkemiz NATO’nun güneydoğu kanadında bir cephe ülkesi konumundadır. Diğer bir deyişle ülkemizin sınırları aynı zamanda NATO’nun sınırlarıdır.
Mevcut güvenlik ortamında bu konumu itibarıyla Rusya Federasyonu-Ukrayna, İsrail-Gazze ve İsrail-İran savaşlarına en yakın Müttefiktir. Geçtiğimiz dönemde ise Suriye’de yaşanan iç savaş ve NATO’nun Libya’daki varlığında İttifak’ın sınırlarını kriz ve tehditlere karşı koruyan/savunan bir cephe ülkesidir. Bu nedenlerle en fazla mülteci akınına uğrayan ve mültecileri misafir eden Müttefik yine Türkiye olmuştur.
Kriz bölgelerine yakın coğrafi konumu itibarıyla harekât kabiliyeti yüksek, kara, deniz ve hava kuvvetleriyle eğitimli, tam teçhizatlı ve tecrübeli personeliyle NATO görevlerine en fazla katkı veren ülkelerin başında gelmektedir.
Türkiye, tüm üyelerin eşit oy hakkına ve veto yetkisine sahip olduğu tek uluslararası güvenlik organizasyonu olan NATO’nun askerî bütçesine katkı bakımından sekizinci sırada, hem kuvvet katkısında hem de NATO harekâtları, görevleri ve karargâhlarına katkıda ilk beş ülke arasında yer almaktadır.
Türkiye’nin savunma harcamalarının Gayri Safi Yurtiçi Hasılaya oranı %2,13’tür, ki bu oranı istikrarlı bir şekilde artırmayı da sürdürecektir. Savunma Harcamalarımızın Ana Silah Sistemleri Tedarikine ayrılan oranı ise yaklaşık %35’tir. Bu oranlar bize, savunma harcamalarımızda en önemli ve büyük yüzdenin üretim, ARGE ve tedarik gibi uzun vadeli yatırımlara ayrıldığını göstermektedir.
Türkiye, yerli ve millî silah sistemleri sayesinde İttifakın caydırıcılığına katkılarını da giderek artırmaktadır. Müteakip dönemde de müttefik ve ortak ülkelerimizle birlikte İttifak’ın tatbikat, eğitim ve misyonlarına millî üretim unsurlarımız dâhil katılım sağlamayı sürdürecek olan Türk Silahlı Kuvvetlerimizin başarılarına başarı katacağına şüphe yoktur.
Bildiğiniz gibi, küresel ve bölgesel seviyede artan risk ve tehditlerin olduğu bir dönemden geçiyoruz. Bugün çok uluslu savunma ve güvenlik teşkilatları her zamankinden daha fazla sorumluluk taşımaktadır. İkinci Dünya Savaşı’ndan beri 75 yıldır tarafsız olan Finlandiya’nın, 1812 yılından beri yaklaşık 200 yıldır tarafsız olan İsveç’in kendilerine uzun yıllar hizmet eden tarafsızlık politikasını terk edip NATO’ya katılması, NATO’nun hâlâ ciddi bir caydırıcılığa sahip olduğunu göstermektedir.
Biz de tarihteki en başarılı ittifak olarak NATO’nun her zaman olduğu gibi canlı ve etkin olduğuna inanıyoruz. Türkiye NATO’yu her zaman savunma ve güvenlik politikasının ana eksenine oturtmuştur. NATO içindeki konumumuza her zaman büyük önem atfetmekteyiz. Türkiye’nin sınırları aynı zamanda Avrupa ve NATO’nun da sınırlarıdır. Gelecekte de tıpkı bugün olduğu gibi, NATO’nun yüzleştiği yeni risk ve tehditler karşısında güvenilir bir Müttefik olarak kritik sorumluluklar üstlenmeyi sürdüreceğiz.
Defence Turkey: İttifak’ın kilit üyelerinden biri olarak Türkiye, NATO’nun ortak savunma düzenlemelerinden faydalandığı gibi, NATO operasyonlarına da katkı sağlamıştır. Mali yardımlardan bölgesel ve küresel operasyonlara kadar Türkiye her zaman NATO’nun önemli üyelerinden biri olmuştur. Türkiye’nin son on yılda NATO’nun bölgesel ve küresel operasyonlarına yaptığı operasyonel/askerî katkılar hakkında bilgi verebilir misiniz?
Korgeneral Kemal TURAN: Türkiye, son 10 yılda NATO'nun bölgesel ve küresel güvenlik çabalarına kapsamlı ve aktif katılımlarıyla önemli katkılarda bulunmuştur. Bu katkılar, İttifak’ın caydırıcılık ve savunma duruşunu güçlendirirken, kriz yönetimi ve istikrar operasyonlarında da belirleyici bir rol oynamıştır.
Doğu Kanadının Güçlendirilmesi ve Baltık Hava Polisliği Misyonu:
Rusya'nın Ukrayna'ya karşı devam eden savaşıyla birlikte NATO'nun doğu kanadındaki gerilim artmış, bu durum Türkiye'nin buradaki varlığını daha da kritik hâle getirmiştir. Türkiye, NATO'nun Artırılmış Teyakkuz Faaliyeti (Enhanced Vigilance Activity-EVA) çabalarına hem askerî personel hem de teçhizatla katkıda bulunarak İttifak’ın doğu kanadındaki savunma ve caydırıcılık duruşunu desteklemiştir. Bu çerçevede, özellikle Macaristan, Bulgaristan, Slovakya ve Polonya’da bulunan NATO İleri Kara Kuvveti (Forward Land Force-FLF)’ne sağladığımız katkılar ve Baltık Hava Polisliği Misyonu kapsamında dönüşümlü olarak icra ettiğimiz görevler büyük önem taşımaktadır. Türk Hava Kuvvetleri'ne ait F-16 savaş uçakları ve destek unsurları, Baltık ülkelerinin hava sahasının güvenliğini sağlamak amacıyla periyodik olarak bu misyonda görev almıştır. İlave olarak Romanya’ya uçaklarımızla intikal edilerek yerinden hava polisliği görevleri icra edilmiştir. Bulgaristan’a ise Türkiye’den kalkış yapılarak sınır geçişli hava polisliği görevleri icra edilmesine yönelik hukuki düzenlemeler tamamlanmak üzeredir. Bu katkılar, NATO'nun kolektif savunma taahhüdünün somut bir göstergesi olmanın yanı sıra, Türk pilotlarının ve yer ekibinin zorlu hava koşullarında ve uluslararası iş birliği ortamında operasyonel yeteneklerini sergilemelerine de olanak tanımıştır. Misyon, aynı zamanda NATO müttefikleri arasındaki karşılıklı güven ve birlikte çalışabilirliğin artırılmasına da katkı sağlamıştır.
- Kriz Yönetimi ve İstikrar Operasyonları: Kosova, Afganistan ve Irak
Türkiye, NATO'nun kriz yönetimi operasyonlarında üstlendiği rollerle bölgesel ve küresel istikrara doğrudan katkıda bulunmaktadır:
* Kosova Barış Gücü (KFOR): Türkiye, 1999'dan bu yana KFOR bünyesinde önemli bir askerî varlık bulundurmaktadır. Hâlihazırda Kosova’da yaklaşık 400 personelimiz görev yapmaktadır. Türk Silahlı Kuvvetleri mensupları, Kosova'da güvenli ve emniyetli bir ortamın sürdürülmesinde aktif rol oynamakta ve etnik gerilimlerin azaltılmasına yönelik çabalara destek vermektedir. Askerî görevlerinin yanı sıra, Türk birlikleri bölgedeki okulların, sağlık tesislerinin ve altyapının restorasyonuna katkıda bulunarak, yerel halka yönelik insani yardım ve sivil-asker iş birliği projeleri de yürütmektedir. Bu çabalar, Türkiye'nin sadece askerî değil, aynı zamanda insani ve kalkınma boyutunda da bölgeye katkıda bulunduğunu göstermektedir. İlave olarak Ekim 2025 tarihinden itibaren KFOR K.lığı görevi ülkemiz tarafından ikinci kez üstlenilecektir.
* Afganistan Kararlı Destek Misyonu (RSM): NATO'nun Afganistan'daki Kararlı Destek Misyonu'nda Türkiye, uzun yıllar boyunca kritik bir rol oynamıştır. Özellikle Kabil Uluslararası Havaalanı'nın (KAIA) işletme sorumluluğunu üstlenerek, NATO'nun terörle mücadele ve Afgan güvenlik güçlerini eğitme ve onlara danışmanlık yapma çabalarına hayati bir destek sağlamıştır. Türk askerî personeli, Afgan güvenlik güçlerinin kapasitesini artırmak için eğitimler vermiş, danışmanlık yapmış ve Afganistan'ın kendi güvenliğini sağlayabilecek duruma gelmesine yardımcı olmuştur. Bu görevler, Türkiye'nin yalnızca kendi ulusal güvenliği için değil, küresel istikrar ve terörle mücadele için de sorumluluk üstlendiğini net bir şekilde ortaya koymuştur.
* Irak Misyonu (NMI): Türkiye, NATO'nun 2018'de başlatılan Irak Misyonu'na (NMI) da aktif olarak katkıda bulunmaktadır. Bu misyon, Irak güvenlik güçlerinin kapasitesini artırmayı, askerî eğitim ve danışmanlık sağlayarak ülkenin kendi güvenliğini bağımsız bir şekilde sağlayabilmesini hedeflemektedir. Türkiye, Bağdat’ta konuşlu NMI bünyesinde çeşitli uzmanlık alanlarında personel görevlendirerek, Irak güvenlik güçlerinin terör örgütleriyle mücadele yeteneklerinin geliştirilmesine ve ülkedeki istikrarın pekiştirilmesine destek vermektedir. Bu katkı, Türkiye'nin kendi güney sınırlarının güvenliği ve bölgesel istikrar için de büyük önem taşımaktadır. Irak'taki terör tehditlerinin azaltılması, aynı zamanda Türkiye'nin ulusal güvenliğine doğrudan olumlu yansımaları olan bir durumdur.
- Deniz/Hava Harekâtları ve Müşterek Tatbikatlar:
* Türk Deniz Kuvvetleri yüzer, dalar ve uçar unsurları ile NATO Daimî Deniz Kuvvetleri, Deniz Muhafızı Harekâtı gibi fiilî görevlerin yanı sıra iştirak ettiği tatbikatlar marifetiyle de NATO’nun kolektif savunma faaliyetlerine katılmakta ve çevre denizlerimizde icra edilenler öncelikli olmak üzere bölgesel girişimler ile NATO görevlerinin birlikte icra edilmesine katkı sağlamaktadır.
* Türk Hava Kuvvetleri tarafından 01 Temmuz 2025 tarihinden itibaren bir yıl süreyle TUR JFAC/Eskişehir, Müttefik Mukabele Kuvveti’nin (ARF) Hava Harekâtının yönetim sorumluluğunu üstlenmesi planlanmaktadır. İlave olarak Hava Kuvvetlerimiz tarafından NATO’ya Geliştirilmiş Güvence Tedbirleri (Enhanced Assurance Measures) kapsamında Havadan İhbar Kontrol (HİK) ve Havada Yakıt İkmali (HYİ) desteği verilmekte ve Geliştirilmiş Hava Polisliği (Enhanced Air Policing) kapsamında müttefik ülkelere konuşlanarak İttifak’ın savunma ve caydırıcılık duruşuna önemli katkılar verilmektedir.
* Kolektif Tatbikatlar: Türkiye, NATO'nun kolektif tatbikatlarına sürekli ve yüksek seviyede katılım sağlayarak müttefikler arası birlikte çalışabilirliği (interoperability) artırmakta ve İttifak’ın savunma kabiliyetlerini güçlendirmektedir. Bu tatbikatlar, olası bir krize karşı NATO'nun hazırlığını pekiştirmekte, üyelerin birbirine olan bağlılığını vurgulamakta ve yeni tehditlere karşı ortak yanıt verme kapasitesini geliştirmektedir. Kara, Deniz ve Hava Kuvvetlerinin katılımıyla gerçekleştirilen bu tatbikatlar, modern savaş senaryolarına uygun olarak planlanmakta; plan ve doktrinlerini sahada denemekte ve NATO'nun kolektif savunma ruhunu canlı tutmaktadır.
Türkiye'nin bu çok yönlü katkıları, İttifak’ın mevcut ve gelecekteki güvenlik zorluklarına karşı adaptasyonunu ve etkinliğini artırmada kritik bir rol oynamaktadır. Bu katkılar aynı zamanda Türkiye'nin NATO içindeki konumunu ve stratejik önemini de pekiştirmektedir.
Türkiye Avrupa-Atlantik Bölgesi Caydırıcılık ve Savunma Konsepti kapsamında Akdeniz ve Karadeniz’de faaliyet icra edecek NATO’nun iki Deniz Görev Kuvveti’ne aynı anda Komutanlık etmektedir. Ayrıca herhangi bir kriz durumunda veya ani gelişen durumlara müdahale etmek üzere oluşturulan ve NATO’nun elinde hazır bir kuvvet olarak faaliyet icra eden dört Daimî Deniz Görev Grubundan ikisine komuta etmekte ve söz konusu görevleri muharip unsurları ile desteklemektedir. Ayrıca Deniz Kuvvetleri unsurlarımız NATO’nun bir deniz güvenliği harekâtı olan Deniz Muhafızı Harekâtına etkin olarak katkı sağlamakta; bu faaliyet ülkemizin Doğu Akdeniz’deki deniz yetki alanlarımızda gemilerin güvenli seyir yapmalarını sağlamak ve terörizmi önlemek amacıyla icra edilen Akdeniz Kalkanı Harekâtı ile desteklenmektedir.
Defence Turkey: NATO tarafından icra edilen faaliyetlerin finansmanı nasıl sağlanmaktadır? Ülkelerin yapacağı finansal katkıların nasıl belirlendiği ve hangi alanlarda kullanıldığı hakkında bilgi verir misiniz? Ayrıca diğer ülkelerin ve Türkiye’nin yaptığı katkı oranına ilişkin istatistiksel veriler çerçevesinde değerlendirmelerinizi okuyucularımızla paylaşabilir misiniz?
Korgeneral Kemal TURAN: Öncelikle NATO’nun kendisine ait bir finansman kaynağı bulunmadığını; NATO Ortak Fonu adı altında oluşturulan kaynak havuzu ile ihtiyaçların karşılandığını belirtmek isterim. NATO Ortak Fonuna katkı oranları her üye ülkenin ekonomik gücü (Gayri Safi Yurtiçi Hasıla) dikkate alınarak NATO ülkelerince kabul edilmiş bir formül vasıtasıyla hesaplanmakta ve tespit edilen oranlar belirli periyodlarda güncellenerek ilgili NATO komitelerinde ülkelerin onayına sunulmaktadır.
Bahse konu hesaplama sonucunda büyük ekonomiye sahip ülkeler, daha yüksek oranda katkıda bulunmaktadır. Bu uygulamanın tek istisnası olarak 2019 yılında alınan karar gereği Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ikinci en yüksek katkı payına sahip olan ülke kadar NATO Ortak Fonuna katkı sağlamaktadır. Bu çerçevede ABD ve Almanya’nın katkı payı oranları %15,9’dur.
2025 yılı için 4,579 milyar Avro olan NATO Ortak Fonu kapsamında Askerî Bütçe (2,373 milyar Avro), Sivil Bütçe (483 milyon Avro) ve NATO Güvenlik Yatırımları Programı (1,723 milyar Avro) bulunmaktadır. Anlaşılacağı üzere NATO Ortak Fonunun üçte birine karşılık gelen yaklaşık 1,45 milyar Avro tutarındaki bölüm ABD ve Almanya tarafından finanse edilmektedir.
Bize gelirsek Türkiye NATO Ortak Fonuna %4,59 oranında katkı yaparak 32 ülke arasında 8’inci sırada bulunmaktadır. Bu oran yaklaşık 200 milyon Avro civarında bir katkıya denk gelmektedir.
Genel olarak Askerî Bütçe ile NATO Komuta Yapısındaki birliklerin harekât, işletme ve bakım giderleri karşılanmaktadır. Sivil Bütçe ile NATO Karargâhında görevli sivil personelin maaş ve özlük hakkı giderleri ödenmektedir. NATO Güvenlik Altyapı Programı (NATO Security Investment Programme-NSIP) ise NATO tarafından kullanılmasına ihtiyaç duyulan deniz üssü, hava üssü vb. kritik altyapı ve tesisler başta olmak üzere muhabere ve bilgi sistemleri, komuta kontrol, uzay, istihbarat keşif ve gözetleme, müşterek hedefleme, karar destek yazılımları vb. alanlarında NATO yeteneklerinin geliştirilmesi için kullanılmaktadır.
NATO Ortak Fonlarının %65’i harekât ve personel giderleri ile idame ve işletmeye harcanmaktadır. Kalan %35 kısmı ise NATO Güvenlik Altyapı Programı kapsamında yetenek geliştirme faaliyetlerine harcanmaktadır. Türkiye’nin yaptığı katkı karşılığında NATO Güvenlik Altyapı Projeleri aracılığıyla elde ettiği kazanımlar mukayese edildiğinde oldukça iyi bir konumda olduğumuz söylenebilir. Hâlihazırda devam eden projeler nedeniyle istatistikler sürekli değişmekle birlikte, kümülatif olarak 1952-2024 yılları arasında NATO’ya yapılan yaklaşık 606 milyon Avro’luk katkımıza karşılık, yaklaşık 4,69 milyar Avro tutarında kaynak aldığımızı ifade edebilirim.
Burada fonların ülkelerce hazırlanan Stratejik Komutanlıklarca desteklenen ve ilgili NATO komitelerinde onaylanan projelere aktarıldığının da altını çizmek isterim.
Defence Turkey: Türkiye, 18 Şubat 1952'de NATO’ya üye olmuştur. O tarihten bu yana NATO, Türkiye’nin savunma ve güvenlik politikasının temel taşı olmuştur. Ancak son yıllarda hem NATO üyesi ülkeler arasında hem de Türkiye içinde, ülkenin NATO'dan ayrılması ya da üyeliğinin sonlandırılması yönünde çağrılar yapılmaktadır. Türkiye’nin NATO’dan ayrılmasının hem stratejik hem de ekonomik açıdan ciddi maliyetler doğuracağı açıktır. NATO Üyeliğinin Türkiye açısından özellikle askerî anlamda stratejik önemi ve Türkiye’nin İttifak’tan ayrılmasının olası sonuçları üzerine bir değerlendirmenizi alabilir miyiz?
Korgeneral Kemal TURAN: Öncelikle şunu belirtmeliyim ki Türkiye NATO’ya yük değil, değer katan bir Müttefiktir ve NATO Genel Sekreteri başta olmak üzere tüm müttefikler ile kamuoyları da bunun farkındadır. Nitekim gerek NATO Genel Sekreteri’nin gerekse önde gelen müttefiklerin farklı ortamlarda yaptıkları açıklamalara baktığınızda bu yöndeki söylemlerini net olarak sizler de gözlemleyebilirsiniz.
1952 yılından bu yana süregelen iş birliğimiz güçlü bir zemin üzerine oturmaktadır ve böyle söylemekle sarsılacak zayıflıkta değildir. Kurucu Vaşington Antlaşmasının 'Danışmalarda Bulunma' hakkındaki IV. ve 'Kolektif Savunma' hakkındaki V. maddesi Türkiye için değerli bir güvenlik teminatıdır. 1952 yılında üyesi olduğumuz İttifak, ülkemizin tam siyasi kontrole sahip olduğu (veto yetkisi) önemli bir uluslararası örgüttür. NATO kuruluşundan bu yana Avrupa-Atlantik coğrafyasında büyük çaplı savaşları önleyerek başarısını kanıtlamıştır. İttifak aynı zamanda tüm üyelerin eşit oy hakkına sahip olduğu tek uluslararası güvenlik organizasyonudur.
Ancak 32 farklı ülkenin, farklı tehdit algılarına, savunma önceliklerine ve dış politika hedeflerine sahip olması gayet doğaldır. Özellikle yeni risk ve tehditler ulusal tehdit değerlendirmesindeki farklılıkları körüklemektedir. Yaşanan bu görüş ayrılıklarının uluslararası platformlara taşınarak tartışılmasının müttefiklik ilişkisini ortadan kaldırdığı düşünülemez. Geçmişte olduğu gibi, karşılaştığımız sorunların diyalog kanalları ve müttefiklik anlayışı çerçevesinde çözüleceğine yönelik beklentimiz yüksektir.
Nitekim, özellikle güneyimizdeki olumsuz gelişmeler karşısında mevcut hava savunma sistemimizin takviyesi için 2015 yılından itibaren Adana'da İspanya'ya ait PATRIOT bataryası konuşludur. NATO’nun Türkiye’ye Yönelik Güvence Tedbirleri kapsamında, güney sınırlarımızın ötesinden kaynaklanan tehditlere yönelik olarak tanımlanmış deniz resmi oluşturulması maksadıyla Polonya tarafından bir Deniz Karakol Uçağı Nisan 2021’den bu yana ülkemizde konuşludur. Yakın zamanda, söz konusu Deniz Karakol Uçağı’nın yerini, Polonya’nın sahip olduğu TB-2 İHA’ları alacaktır. Söz konusu konuşlanma gerçekleştiğinde, yerli ve millî savunma sanayi ürünlerimiz ilk kez bir NATO ülkesi tarafından bir NATO görevinde kullanılmaya başlanacaktır. Bu durum, Türk Savunma Sanayinin kat ettiği ilerlemenin en önemli göstergesidir.
Ülkemizin NATO’nun değerli bir üyesi ve en çok katkı veren müttefiklerinden biridir. 1952’den beri bir NATO Müttefiki olarak, tüm taahhüt ve sorumluluklarımızı yerine getirmiş olmanın haklı gururunu yaşamaktayız. Yalnızca katkılarımızla değil, NATO’nun önemli kararlarına da yön veren bir Müttefik konumundayız.
Defence Turkey: Türkiye'nin NATO'ya katkısı stratejik açıdan değerli olmaya devam etmektedir. Geniş çaplı askeri gücü, Baltık'tan Akdeniz'e ve Karadeniz'e kadar konuşlanarak caydırıcılık açısından kritik bir rol oynamaktadır. Ayrıca Türk Hükûmetinin Rus donanmasına Türk Boğazlarını kapatması, Rusya'nın Ukrayna'ya Karadeniz üzerinden saldırı kapasitesini sınırlamak açısından büyük önem taşımış; Ukrayna'nın gerçekleştirdiği saldırılarla Rus donanmasının giderek zayıflatılmasına olanak sağlamış ve bu havzadaki deniz güvenliği dengesini değiştirmiştir. Kritik askerî yeteneklere sahip bir NATO üyesi olarak, Türkiye'nin Rusya ile savaşında Ukrayna’ya verdiği destek ve katkılar hakkında bize neler söyleyebilirsiniz?
Korgeneral Kemal TURAN: Ukrayna bizim hem yakın komşumuz hem de tarihsel ve kültürel bağları paylaştığımız dost bir ülkedir. Her zaman söylediğimiz gibi, Kırım’ın illegal ilhakını tanımıyoruz. Ukrayna’nın uluslararası olarak tanınan sınırları içinde toprak bütünlüğü ve egemenliğine desteğimiz tamdır. Bu desteği 2014 yılından bu yana hem sözlerimizle hem de eylemlerimizle sürdürdük. Savaşın en başından beri Ukrayna ile Rusya arasında da dengeleyici bir rol oynayarak, ateşkes sağlanması, insani koridorlar oluşturulması, gerginliğin azaltılması ve diplomatik bir çözüm bulunması amacıyla çabalar sarf ettiğimiz hepimizin malumudur ve her iki tarafı 2022’de İstanbul’da bir araya getirdik.
Ülkemiz ayrıca, savaşın başından bu yana da öncü bir rol üstlenerek savaşın başta bölgemiz daha sonra tüm dünya için yarattığı krizleri minimize etmiştir. Savaş sebebiyle yaşanan gıda krizi de mayın tehdidi de yine ülkemizin öncülüğü ve arabuluculuğu ile çözülmüştür. Taraflar arasında Tahıl Anlaşması’nı uygulamaya koyarak, küresel gıda krizinin önlenmesine katkı sağlamış; Karadeniz’de seyrüsefer emniyetinin sağlanması maksadıyla Türkiye, Romanya ve Bulgaristan tarafından geçen yıl Karadeniz Mayın Karşı Tedbir Grubu (MCM BLACKSEA) faaliyete geçirilmiştir. Bu kapsamda, bugüne kadar 22 mayın etkisiz hâle getirilmiştir ve arama-tarama faaliyetlerimiz aralıksız sürmektedir. Seyir güvenliği açısından en güçlü önlem aracı hâline gelen bu girişimin başlatılması Millî Savunma Bakanlığımızın yürüttüğü hassas diplomasi ile mümkün olabilmiştir. Çünkü Karadeniz güvenliği çerçevesinde önceliğimiz, kıyıdaş müttefiklerimizle sağladığımız uyum, istikrar ve güvenliğin sürdürülmesidir.
Savaşın başından beri dikkatli, sorumlu ve tarafsız bir şekilde uyguladığımız Montrö Sözleşmesi, Karadeniz’i çatışma alanı olmaktan korumuş ve ülkemizin bu alandaki rolünü öne çıkarmıştır. Bölgede gerginliğin daha fazla tırmanmaması için Montrö Sözleşmesini bu şekilde uygulamaya devam ediyoruz. Mevcut durum devam ettiği sürece, savaş gemilerinin Türk Boğazlarından geçişine ilişkin hâlihazırdaki düzenlemeleri uygulamaya devam edeceğiz. Bunun, barışa giden yol açısından son derece önemli olduğuna inanıyoruz. Barış görüşmeleri de dâhil olmak üzere ülkemizin üstlendiği öncü rol ve yönlendiricilik malumlarınızdır.
Türkiye bugün her iki ülke ile görüşebilen ve sahada barışa yönelik katkılar sunan dengeleyici bölgesel bir güç konumundadır. Savaşan taraflar arasında kısa bir sürede ateşkes sağlanmasını umuyoruz. Ateşkesin/barışın devamı için üzerimize düşen sorumluluğu da yerine getirmeye hazırız.
Defence Turkey: 1952’den bu yana NATO’nun ikinci büyük ordusuna sahip olan Türkiye, kritik askerî yetenekleriyle vazgeçilmez bir Müttefik olarak NATO’nun temel görevlerine bağlı kalmıştır. Ancak bazı NATO üyesi ülkeler Türkiye’ye karşı örtülü ve gayri resmî kısıtlamalar uygulamaya devam etmektedir. NATO, bir üye ülkenin savunma yeteneklerinin geliştirilmesini etkileyebilecek bu tür uygulamaları nasıl değerlendirmektedir?
Korgeneral Kemal TURAN: NATO ordusuyla, personeliyle, unsurlarıyla müttefiklerinin birleşiminden oluşan bir organizasyondur. Yani her bir müttefik ne kadar güçlü ise, NATO da bir bütün olarak o kadar güçlüdür. Sürekli vurguladığımız üzere, müttefiklik ilişkisinde “dayanışma” ve “güven” esastır ve müttefikler birbirlerinin millî güvenlik kaygılarını giderme, savunma ve caydırıcılık kapasitelerinin artırılması konusunda birbirlerine destek olmalıdır.
Son dönemde yaşanan gelişmeler, ülkemizin Avrupa güvenliğinin sağlanmasındaki önemini bir kez daha ortaya koymuştur. Türkiye’nin sahip olduğu savunma sanayi altyapısı ve yetenekleri dikkate alındığında, Türkiye Avrupa güvenlik mimarisi için vazgeçilmezdir. Kendisine uygulanan pek çok ihracat kısıtlamasına rağmen NATO yetenek hedeflerinin tamamını karşılayan, harekât ve misyonlara katkıda 32 Müttefik arasında daima ilk beşte yer alan ve %80 oranında yerli ve millî bir sanayiye ulaşmış bir müttefik, şüphesiz herkes için değerlidir.
Savunma sanayinin dinamik ve yeniliklerin takibi gereken bir alan olduğunun bilincinde olarak, bölgesinde lider ve dünyada söz sahibi konumumuzu perçinlemek için duraklamadan, sürekli ve tempolu bir şekilde çalışmaya devam etmemiz, yıllardır haksız bir biçimde ülkemize yönelik uygulanan ihraç lisans kısıtlarının nihayet kaldırılmaya başlanmasını sağlamıştır. Bu durum, Türk Silahlı Kuvvetleri ve onu destekleyen yerli ve millî savunma sanayisinin başarısıdır.
Bini aşkın yerli savunma sanayi projesi ve 100 milyar dolarlık proje portföyü ile Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde geliştirilen yerli ve millî savunma sanayisi ürünleri ile Türk Silahlı Kuvvetlerimizin etkinliği daha da artmaktadır. Bu çerçevede, yerli savunma sanayinde dışa bağımlılığı en aza indirmeyi amaçlayan büyük atılımlar yapılmış; İHA, muharip uçaklar, zırhlı araç, denizaltılar, füze sistemleri vb. askerî araçların üretiminde önemli gelişmeler kaydedilmiştir.
Avrupalı müttefiklerin de ülkemizle yakın temas ve iş birliğine önem verdiklerini, geçtiğimiz yıllarda yapılamayan temas ve görüşmelerin icra edilmesinden anlıyoruz. İtalya, İspanya, Almanya ve Fransa gibi önde gelen müttefikler ile de savunma ve savunma sanayi alanlarında iş birliği gelişmektedir. Nitekim, Almanya uzun zamandır askıda tuttuğu savunma sanayi ürünleri ihracatı başvurularına izin vermeye başlamıştır.
Zaman zaman bazı NATO üyeleri tarafından, münferiden, ülkemize karşı müttefiklik ruhuyla bağdaşmayan tutum ve davranışlar sergilenmiş olsa da NATO ile kurumsal anlamda uyumumuz tam ve sağlamdır. Tüm bu katkılarımız, yatırımlarımız, sahip olduğumuz tecrübe ve azim ile güvenilir bir Müttefik olarak amacımız, görüş birliğinde olmadığımız konuları bir kenara bırakarak, coğrafyamızda ve tüm dünyada ortak değer ve çıkarlarımız için birlikte hareket etmek olmalıdır.
Defence Turkey: Türkiye NATO liderliğindeki misyon ve tatbikatlara yoğun katkı sağlamaktadır. NATO tatbikat, harekât ve misyonlarına katılım neticesinde ortaya çıkan masraflar NATO bütçesinden mi karşılanmakta, yoksa her ülkenin kendisi tarafından mı finanse edilmektedir?
Korgeneral Kemal TURAN: NATO sahip olduğu köklü kurumsal yapısı ile çalışma usullerinden tutun da mali ve personel konularına kadar pek çok uygulamada uzlaşılmış prosedürlere tabi olarak faaliyet göstermektedir. Bildiğiniz üzere NATO’nun kendisine ait bir ordusu bulunmamaktadır. NATO’nun ordusu personel ve unsurlarıyla birlikte müttefiklerin İttifak’a deklare ettiği kuvvetlerden oluşmaktadır. Bu kapsamda gerek NATO harekâtları gerekse tatbikatları için harcanan masrafların bir kısmı NATO ortak fonlarından, bir kısmı da söz konusu katkıyı veren ülke tarafından karşılanmaktadır. NATO’ya tahsis edilen unsurların ve personelin maliyeti ülkelere aittir. Bu husus tüm müttefikler için uygulanan genel bir kaidedir. NATO ise harekâtın karargâhının giderlerinden sorumludur. Bu ilkenin NATO’daki adı “Costs lie where they fall”dur. Bunun yanında NATO tarafından Kosova Gücü (Kosova Force-KFOR) ve NATO Irak Misyonu (NATO Mission Iraq-NMI) gibi harekât ve misyonların icra edilebilmesi maksadıyla altyapı, muhabere ve bilgi sistemleri ile komuta kontrol sistemleri gibi harekât ihtiyaçlarının karşılanmasında NATO Ortak Fonları kullanılabilmektedir. Örnek vermek gerekirse, harekât faaliyetine katılım sağlayan birliğin akaryakıt masrafları ilgili ülke tarafından karşılanırken, harekât alanındaki akaryakıt tesisinin inşa edilmesine yönelik maliyet NATO Ortak Fonları ile karşılanabilmektedir.
Sonuç olarak NATO harekât ve misyonları kapsamındaki maliyetlerin karşılanmasında ülkelere ve NATO’ya düşen rol ve sorumluluklar bulunmaktadır. Bu rol ve sorumlulukların neler olacağı harekât ve misyonların planlama süreçlerinde belirlenmekte ve ilgili NATO komitelerinde ülkelerce onaylanmasını müteakip uygulamaya geçilmektedir. Ayrıca NATO tarafından karşılanacak maliyetler her yıl hazırlanan Bütçe Planlama ve Raporlama dokümanları aracılığıyla şeffaf şekilde takip edilmektedir. Müttefiklerin görevi İttifak’ın topyekûn savunma ve caydırıcılığına katkı sağlayarak, oldukça maliyetli olan eğitim, birlikte çalışabilirlik ve harbe hazırlık alanlarında kendi ordularını üst seviyelere taşımaktır.
Defence Turkey: Ukrayna’da devam eden savaş ve Trump yönetiminin NATO’ya yönelik değişen tutumu göz önünde bulundurulduğunda, artık ne NATO’nun ne de Avrupa Birliği’nin Türkiye’nin stratejik önemini görmezden gelme lüksü kalmadığına dair inanç giderek güçleniyor. Siz bu değerlendirmeye katılıyor musunuz?
Korgeneral Kemal TURAN: Avrupa’yı çevreleyen istikrarsızlıklarla mücadele eden bir ülke olarak, Avrupa'nın kendi güvenliğini artırmasına yönelik çabalarını anlayabiliyoruz. Ancak, Avrupa'da güvenliği sağlayan temel kurum NATO'dur. AB ancak ve ancak NATO’yu destekleyici bir rol üstlenebilir.
İlave olarak, NATO ve AGİT üyesi, AB’nin ise aday ülkesi olarak Türkiye, gelişen savunma sanayisi, bölgesel krizlerin çözülmesinde üstlendiği önemli roller ve güçlü ordusuyla Avrupa güvenlik mimarisinin ayrılmaz bir parçasıdır.
Ülkemiz için Avrupa güvenlik mimarisinde NATO merkezi rolünü korumaktadır. Diğer yandan, AB üyeliği stratejik bir hedef olmaya devam etmektedir. Türkiye ve AB savunma ve güvenlik, terörle mücadele, düzensiz göçün önlenmesi gibi birçok konuda uzun dönemli stratejik çıkarları paylaşmaktadır.
İçinde bulunduğumuz karmaşık güvenlik ortamında, her bir ülkenin sahip olduğu imkân ve kabiliyetlerin değerinin farkında olarak, muhataplarımıza, AB'nin bu alandaki girişimlerinin NATO ile uyumlu olması, AB üyesi olmayan NATO müttefiklerinin bilgilendirilmesi ve bu girişimlerde yer almasının önünün açılması gerektiğini belirtiyoruz.
Sonuçta Türkiye, son yıllarda savunma sanayisinde büyük bir atılım yaparak hem yerli üretim kapasitesini artırmış hem de NATO’nun askerî harekâtlarına ve savunma yeteneklerine önemli katkılar sunmuştur. Özellikle insansız hava araçları (İHA/SİHA), hava savunma sistemleri, zırhlı araçlar, mühimmat ve elektronik harp alanlarında geliştirdiği teknolojiler muharebe sahasında rüştünü ispatlamış (combat proven) ve NATO’nun modern savaş doktrinlerine entegre olmuştur.
Savunma sanayimiz, Türk Silahlı Kuvvetlerimizin konsept ihtiyaçlarına uygun olarak üstün özelliklere sahip harp silah, araç ve gereçleri üretmekte ve envantere alınan bu sistemler harp sanatının en güzel örnekleri sergilenerek zorlu harekât koşullarında üstün bir başarı ile kullanılmaktadır.
Nitekim, son dönemde yaşanan gelişmeler, ülkemizin Avrupa güvenliğinin sağlanmasındaki önemini bir kez daha ortaya koymuştur. Avrupa’nın güvenlik alanındaki belirsizliklerinin ve endişelerinin arttığı bu dönemde, ülkemizin AB'nin savunma çabalarına tam katılımı Avrupa’nın küresel anlamda bir aktör olması için de elzemdir. Bu bağlamda, Türkiye’nin sahip olduğu savunma sanayi altyapısı ve yetenekleri de dikkate alındığında, Türkiye Avrupa güvenlik mimarisi için vazgeçilmezdir.
Türkiye, bölgesindeki gelişmeler çerçevesinde savunma ve güvenlik politikalarını çok yönlü bir şekilde tespit edip uygulayan ve gerekli tedbirleri tek başına alabilen bir ülkedir. Şu hususu da özellikle vurgulamam gerekirse, artık uluslararası müzakere masalarının ve güvenlik mimarisinin vazgeçilmez üyelerinden biri olan ülkemiz; çok sayıda kardeş, dost ülke için güvenilir bir savunma ürünleri tedarikçisi olarak kabul edilmektedir.
Defence Turkey: NATO’da en büyük ikinci askerî güce sahip olan ve ortak fona önemli derecede katkı sağlayan Türkiye’nin geçmiş dönemde 1960 yılı NATO Askerî Komite Başkanlığı ve 1969-1971 döneminde NATO Genel Sekreter Yardımcılığı gibi önemli görevler üstlendiği görülmektedir. Son yıllarda NATO bünyesindeki asker veya sivil bürokrat personelinin üst düzey görevlere atanma durumu hakkında bilgi verebilir misiniz? Türkiye, NATO’nun üst düzey kadrolarında kendine yer edinmek için ne gibi çalışmalar yürütüyor?
Korgeneral Kemal TURAN: Bahsettiğiniz gibi NATO’ya her alanda önemli katkılar sunmaktayız. En önemlilerinden biri de NATO kadrolarına verdiğimiz personel desteğidir. 10.501 adet uluslararası askerî kadronun 551’i ülkemize tahsislidir ve kadrolarımızın doluluk oranı yüzde 85’tir. NATO’daki genel doluluk oranının %79 olduğu düşünüldüğünde, Türkiye’nin NATO kadrolarını oldukça iyi seviyede desteklediği görülmektedir.
Son dönemde alınan üst düzey kadrolara bakacak olursak; 2000-2003 döneminde Uluslararası Askerî Karargâh (International Military Staff-IMS) Lojistik ve Kaynaklar Başkanlığı Direktörü, 2005-2008 döneminde IMS İş Birliğiyle Güvenlik Başkanlığı Direktörü, 2019-2022 döneminde NATO Muhabere ve Bilgi Ajansı Kurmay Başkanlığı (NATO Communication and Informations System-NCIA) görevleri ülkemiz tarafından yürütülmüştür. Ayrıca Eylül 2025’te IMS İş Birliğiyle Güvenlik Başkanlığı Direktörü ve Müşterek İstihbarat ve Güvenlik Başkanlığı Strateji-Siyasa Daire Başkanı kadroları ülkemiz tarafından devralınacaktır.
Bahse konu kadrolar general/amiral seviyesinde olup NATO’nun askerî kanadının yazmanlığını yapan karargâhlardaki kritik üst düzey seçimli kadrolardır. Ülkelere geçici olarak tahsis edilen bu kadrolara Askerî Komite’de ülkelerin bildirdiği adaylar arasından oylama yapılarak personel seçilmektedir.
İkinci sorunuza gelecek olursak hâlihazırda NATO Genel Sekreter Yardımcılığı için adaylık girişimimizi sürdürmekteyiz. Ayrıca NATO’nun yeniden teşkil edilen Komuta Yapısındaki general/amiral kadrolarının dağıtım süreci devam etmektedir. Ülkemiz NATO Komuta Yapısında en üst düzeyde temsil edilmesi için gerekli çalışmalar yakından takip edilmektedir.
Defence Turkey: Önümüzdeki Lahey Zirvesi'nin ardından, 2026 NATO Zirvesi 28-30 Temmuz 2026 tarihlerinde Türkiye'nin İstanbul şehrinde gerçekleştirilecek. Bu, Türkiye’nin bir NATO Zirvesi’ne ev sahipliği yaptığı ikinci sefer olacak. (İlki 2004 yılında yine İstanbul’da düzenlenmişti.) Bazı çevreler, Türkiye’nin ikinci kez NATO Zirvesi’ne ev sahipliği yapmasının, ülkenin hem coğrafi hem de siyasi açıdan NATO içindeki merkezi rolünü vurguladığını ifade ediyor. Bu kararın Türkiye’nin NATO içindeki coğrafi ve siyasi konumu açısından anlamı ve Türkiye açısından sunduğu fırsatlar hakkında kişisel değerlendirmenizi alabilir miyiz?
Korgeneral Kemal TURAN: Avrupa ve Asya arasında köprü vazifesi gören Karadeniz, Akdeniz ve Orta Doğu’nun kesişim noktasında yer alan Türkiye, Orta Asya ve Hazar enerji kaynaklarının Avrupa’ya ulaştırılmasında kilit geçiş noktası ve sahip olduğu askerî yeteneklerle NATO’nun güneydoğu kanadında önemli bir güçtür.
Türkiye, NATO’nun Hava Polisliği, Daimî Deniz Görev Grubu, KFOR ve NMI gibi görev ve harekâtları ile siber ve uzay dâhil olmak üzere bütün harekât alanlarına katkı veren, İttifak’ın kolektif savunma ve güvenlik duruşuna en fazla fiilî katılım sağlayan ülkelerinden birisidir.
Rusya-Ukrayna Savaşı esnasında Ukrayna’nın toprak bütünlüğüne ve egemenliğine sarsılmaz desteğinin yanında izlemiş olduğumuz çok yönlü ve dengeli yaklaşım, Türkiye’ye hem Ukrayna’ya fiilî destek sağlama hem de Ukrayna ile Rusya arasında arabuluculuk rolünü üstlenme, Karadeniz Tahıl Girişiminin başlatılmasına ve uygulanmasında öncülük etme ve yüksek düzeyli barış görüşmelerine ev sahipliği yapma imkânı tanımıştır.
Bu kapsamda 2004 yılında İstanbul’da icra edilen NATO Liderler Zirvesinden günümüze son yirmi yılda hızla değişen güvenlik ortamına aynı hızla uyum sağlayan, bölgesel güvenlik ile küresel barış ve istikrara yönelik çözüm odaklı yaklaşımı herkes tarafından görülen ve takdir edilen Türkiye’nin 2026 NATO Zirvesine ev sahipliği yapacak olması, jeopolitik ve siyasi açıdan vazgeçilmez bir konuma sahip olduğunun ve NATO’nun olduğu kadar Avrupa’nın güvenliği için de hayati bir aktör olduğunun açık bir göstergesidir.
Bu zirve Türkiye’nin müttefiklerle ve NATO ortaklarıyla ilişkilerini daha da güçlendirmesi ve uluslararası sistemdeki yerini pekiştirmesi için önemli bir platform olacaktır. Ayrıca jeopolitik konumumuz bu zirvenin Karadeniz, Kafkaslar, Orta Doğu, Afrika ve Akdeniz’de istikrarın sürdürülmesi ile terörle mücadele konularına odaklanmasını sağlayacaktır. Söz konusu Zirve aynı zamanda savunma sanayimizin son dönemde ulaştığı seviyeyi sergileme açısından da önemli bir fırsat olacaktır.
Defence Turkey: Diğer uluslararası organizasyonlara kıyasla kurulduğu günden bugüne önemini muhafaza eden NATO’nun bu başarısının arkasında yatan neden nedir? NATO organizasyonel gelişimini nasıl sağlamakta; geleceğe nasıl hazırlanmaktadır? Bu kapsamda hangi enstrümanlara sahiptir?
Korgeneral Kemal TURAN: NATO’nun uluslararası sistemdeki önemini istikrarlı biçimde koruyabilmesinin ardında değişen tehdit ortamlarına uyum sağlayabilen dinamik yapısı, ittifak içi dayanışması ve kurumsal dönüşüm kapasitesi yer almaktadır. NATO sadece askerî bir ittifak değil aynı zamanda kendisi sürekli yeniden tanımlayan ve dönüştüren stratejik güvenlik topluluğudur.
Atatürk’ün geleceğin şekillendirilmesinin önemini ortaya koyan çok güzel bir sözü var: “Uyuyan milletler ya ölür, ya da köle olarak uyanır.” NATO, Atatürk’ün işaret ettiği geleceğin şekillendirilmesine son derece önem veren bir kurum. Bu çerçevede, Norfolk Virginia’da konuşlu Müttefik Dönüşüm Komutanlığı (Allied Command Transformation-ACT) geleceğin harekât ortamını şekillendirecek kavramların ve doktrinlerin geliştirilmesinde merkezi bir rol oynamakta ve NATO’nun geleceğini tasarlamaktadır. Belçika Mons’ta konuşlu Müttefik Harekât Komutanlığı İttifak’ın bugününe yani cari harekât ve eğitimlere odaklanırken, Müttefik Dönüşüm Komutanlığı adeta bir düşünce kuruluşu gibi hareket etmekte ve NATO’nun dönüşümünü planlamaktadır.
ACT icra ettiği “Stratejik Öngörü” faaliyetleri ile Geleceğin Harekât Ortamı (Future Operating Environment-FOE) ve Geleceğin Kuvvet Çalışması (Future Force Study-FFS) konularında doküman üretmekte, bu sayede NATO’nun gelecekte nasıl bir harekât ortamıyla karşı karşıya kalacağını hayal etmektedir. Müteakiben bu ortamda harekât icra edebilmek için NATO’nun nasıl bir kuvvet yapısına sahip olması gerektiğini ortaya koymaktadır. Benzer şekilde NATO geliştirdiği konseptlerin uygulanabilirliğini “Harp Oyunu,” “Simülasyon, Modelleme ve Denemelerle” test etmektedir.
NATO’nun uzun yıllar boyunca başarıyla uyguladığı konvansiyonel harekât anlayışı ağırlıklı olarak kara, deniz ve hava harekât alanlarında kuvvetlerin etkili ve koordineli kullanımına dayanmıştır. Zamanla gelişen tehdit ortamı ve teknolojik dönüşüm, İttifak’ın müşterek harekât konseptini benimseyerek farklı kuvvetlerin entegre bir şekilde kullanılmasını gerekli kılmıştır. Ancak son yıllarda yaşanan çatışmalar modern harp sahasının yalnızca fiziksel alanlarla sınırlı olmadığını açıkça ortaya koymuştur. Siber saldırılar, elektromanyetik müdahaleler, uzay tabanlı kabiliyetlerin kullanımı ve bilgi harekâtı klasik kuvvet kullanımı anlayışının ötesinde çok katmanlı tehditlerin eş zamanlı yönetilmesini zorunlu kılmıştır.
Bu çok katmanlı tehdit ortamında etkin caydırıcılık ve savunma sağlayabilmek için NATO kuvvetlerinin tüm harekât alanlarında eş zamanlı ve senkronize şekilde faaliyet göstermesini esas alan Çoklu Alan Harekâtı (Multi Domain Operations-MDO) Konsepti öne çıkmaktadır. MDO kara, deniz, hava, siber ve uzay alanlarında eşzamanlı ve entegre faaliyet yürütebilme yeteneğini ifade etmektedir. Bu konsept, NATO’nun geleneksel harekât anlayışının ötesine geçerek, hibrit tehditlere ve yüksek tempolu çatışma senaryolarına karşı bütüncül bir yanıt oluşturmasına olanak sağlamaktadır. Konsepte yönelik çalışmalar kapsamında Mayıs 2025 ayında ülkemizin ev sahipliğinde bir konferans icra edilmiştir.
Harekât ortamları ile askerî olmayan alanlar arasındaki genişliğine ve derinliğine eş güdümü (orkestrasyon), şekillendirme, rekabet ve çatışma boyutlarını dikkate alarak tasarlanan MDO Konsepti, sistem veya platformların sayısından ziyade, bu sistem/platformların birbiri ile olan bağlantısı ve kullanımı ile ilgilenmektedir. Bu nedenle konseptin NATO’nun eğitim, öğretim, tatbikat, harp oyunu ve dinamik yapısal gelişiminin itici gücü olacağı öngörülmektedir.
Realpolitik’in yeniden ön plana çıktığı günümüz güvenlik ortamında Türkiye NATO’daki dönüşüm faaliyetlerini yakından takip etmekte; geleceğin muharebe ortamının sivil yeteneklerin de askerî yeteneklerle eş güdüm içerisinde kullanılmasını gerektireceğinin bilinciyle hazırlıklarını sürdürmektedir. MDO’nun başarısının sadece ileri teknoloji sistemlerine değil, aynı zamanda kuvvetlerin birlikte çalışabilirliğine, bilgi paylaşımının hızına ve tüm paydaşların durumsal farkındalığının yükseltilmesine bağlı olduğu değerlendirilmektedir.
Defence Turkey: Türkiye’nin son yıllarda insansız hava aracı (İHA) sistemleri konusundaki başarısı, uluslararası alanda büyük takdir toplamış ve Türkiye’yi bu alanda dünyanın önde gelen aktörlerinden bir hâline getirmiştir. Bu durum, doğal olarak NATO içerisinde de Türkiye’nin İHA ve İHA’lara karşı koyma teknolojileri ve kullanımı hakkında söz sahibi olan nadir ülkelerden biri konumuna gelmesini sağlamıştır. Bu bağlamda, NATO içerisinde öncülük ettiğimiz bir İHA inisiyatifi bulunmakta mıdır? Özellikle de bu alandaki bilgi birikimimizi ve tecrübemizi müttefiklerimizle paylaşmaya yönelik somut bir adım atılmış mıdır?
Korgeneral Kemal TURAN: Türkiye’nin İHA sistemlerindeki yetkinliği ve operasyonel tecrübesi, NATO içinde bizi çok özel bir konuma taşıyor. Bu alandaki liderliğimizi somutlaştırmak ve müttefiklerimizin de yeteneklerini geliştirmelerine katkıda bulunmak amacıyla NATO bünyesinde bir İnsansız Hava Araçlarına Karşı Koyma Mükemmeliyet Merkezi kurma konusunda liderlik üstlendik. Bu merkeze ev sahipliği yapma konusundaki çalışmalarımız tüm hızıyla devam etmektedir.
Bu merkez, Türkiye’nin sahip olduğu İHA karşı tedbir sistemleri ile bu alandaki zengin operasyonel deneyimini tüm NATO müttefikleriyle paylaşma platformu olacak. Burada İHA tehditlerine karşı koyma kapsamında yeni stratejiler geliştirilmesi, standartların oluşturulması ve geleceğin muharebe sahası için gerekli insan kaynağının yetiştirilmesi hedeflenmektedir. Bu çerçevede İttifak içerisinde birlikte çalışabilirliğin artırılmasına da katkı verilmiş olacaktır.
Bu merkezin kurulmasıyla birlikte, NATO’nun yeni tehdit ortamına uyum kabiliyeti önemli ölçüde artacaktır. İHA’lar artık sadece belirli bölgelerde görülen bir tehdit olmaktan çıkmış, küresel ölçekte her türlü çatışma ortamında kendini gösteren, gelişen ve dönüşen bir meydan okuma hâline gelmiştir. Ukrayna-Rusya Savaşı’nda da şahit olduğumuz gibi, bu sistemlerin hem saldırı hem de istihbarat toplama kapasitesi, savaş doktrinlerini yeniden yazmaktadır. Dolayısıyla, bu tehdide karşı müttefiklerin ortak bir anlayışla hareket etmesi kritik öneme sahiptir. Kuracağımız bu merkez, işte tam da bu ihtiyaca cevap verecektir.
Türkiye, bu merkeze ev sahipliği yaparak sadece kendi güvenliğine değil, NATO’nun kolektif savunmasına da doğrudan katkı sağlayacaktır. İttifak genelinde İHA karşı tedbir konusunda “en iyi uygulamalar havuzu” oluşturulacak ve sürekli güncellenecektir. Ayrıca bu merkezde yürütülecek araştırma ve geliştirme faaliyetleri, yeni nesil İHA karşı koyma sistemlerinin ve teknolojilerinin ortaya çıkışına da zemin hazırlayacaktır.
Bu bilgi birikimine ev sahipliği yapacak olmamız özellikle ülkemiz açısından da büyük bir kazanç olacaktır. Kurulacak merkezin savunma sanayimizdeki yenilikçi gücümüz ve askerî alandaki derin uzmanlığımız arasında önemli bir köprü olma potansiyeli olduğuna dikkat çekmek istiyorum.
Bu inisiyatif sadece Türkiye’nin bu alandaki liderliğini pekiştirmekle kalmayacak, aynı zamanda tüm İttifak’ın İHA tehditlerine karşı dayanıklılığını da bir üst seviyeye taşıyacaktır.
Defence Turkey: Eklemek istediğiniz bir husus veya okuyucularımıza iletmek istediğiniz bir mesajınız var mı?
Korgeneral Kemal TURAN: Son olarak genel bir toparlama yapmam gerekirse, İttifak’ın ikinci büyük ordusuna sahip Türkiye, NATO’yu her zaman kendi güvenliğinin merkezine koymakta ve aynı zamanda NATO’nun güvenliğinin merkezinde yer almaktadır. Türkiye, askerî bütçeye katkıda sekizinci sırada, hem kuvvet katkısında hem de NATO harekâtları, görevleri ve karargâhlarına katkıda daima ilk beş ülke arasında yer almaktadır. Hatta bazen bu sıra iki ya da üçe çıkabilmektedir. Ayrıca İttifak’ın önemli karargâhlarına/unsurlarına ev sahipliği yapmaktadır.
Bölgemizdeki kırılgan ülkeler ve değişen güvenlik ortamı bizi sürekli harbe hazır ve caydırıcı bir Silahlı Kuvvetler bulundurmaya mecbur bırakmaktadır. Bölgemizdeki gelişmeleri, ülke menfaatlerimize uygun olarak şekillendirmek için Katar’dan Somali’ye, Libya’dan Azerbaycan’a, Suriye ve Balkanlar’a kadar bütün güçlerimizi seferber etmekteyiz.
Ülkemiz, başlatılan millî savunma sanayi seferberliğimiz ile bugün dünyada tüm ülkelerin gıpta ile baktığı bir duruma ulaşmış durumdadır. Türk Silahlı Kuvvetlerimizin ihtiyaçlarına uygun olarak, savunma sanayimiz üstün özelliklere sahip harp silah, araç ve gereçleri üretmekte ve envantere alınan bu sistemler üstün bir performans ile kullanılmaktadır. Bu birlikteliğin yarattığı sinerji sayesinde bugün kullandığımız silah, teçhizat ve mühimmatın %80’ini kendimiz yapabilen bir duruma ulaştık. Sayın Cumhurbaşkanımızın da ifade ettiği gibi “Savunma alanında bağımsız olamayan milletlerin istikballerine güvenle bakabilmeleri mümkün değildir.”
Güvenlik ve istikrara yönelik risk ve tehditler karşısındaki kararlı mücadelemizde, öncelikle müttefiklerimizle dayanışma ve iş birliği içerisinde olmayı amaçlamaktayız. Benzer şekilde, tüm müttefiklerimizin eylem ve söylemlerinde dayanışma, iş birliği ve anlayış içerisinde olmasını arzu etmekteyiz.
Türkiye 73 yıldır olduğu gibi, bundan sonra da, ortak değerler topluluğu olan NATO içerisinde, tüm sorumluluklarını yerine getirmeye ve “Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için” ilkesine sıkı sıkıya bağlı kalmaya devam edecektir.